Mahmut Alınak...
alinakmahmut@hotmail.com
"Artık tribünden
sahaya in ve siyasi bir harekette yer al," diye yazıyor bazı okurlar
bana. Aslında tribünde değilim, sahaya atlamak için kenarda heyecanlı
bir bekleyiş içindeyim. Ateşin ve zulmün kol gezdiği o sahada her türlü
zulme ve cefaya göğüs germeye çalışarak tarihi görevimi yerine getirmek
istiyorum.
Peki, içinde yer alacağım hareket nasıl olmalı? Halka,
"Sana Gelen Ölüm Bana Gelsin,"diyebilen bir hareket olmalı. Ben işte
sana bunu söyleyebilen ve sana ölümüne bağlı olan bir siyasi harekette
ancak yer alırım.
Yoksa ben de senin zamanını ve enerjini çalan
bir ümit hırsızı olurum; çocukların, gençlerin, kadınların, tüm olarak
halkın hayallerini yağmalayan ve yağmaladığı bu hayallerle düzenin
koynunda semiren bir siyaset taşeronu olurum!
Evet, dediğim gibi,
içinde yer alacağım siyasi hareket sana derin bir aşkla bağlı olmalı.
Seninle bir aile ilişkisi içinde olmalı, kalpten bir aile, neşenin ve
hüznün paylaşıldığı candan bir aile… Değil denizlerin kıyıya vurduğu o
canım çocuklardan, acı çeken bir karıncadan bile kendini sorumlu
tutmalı. Sen yoksul ve işsizsen, sen hazin bir ücret karşılığında
patronlara kölelik şartlarında canın çıkasıya çalışıyorsan, ona bolluk
içinde yaşamak azap olmalı. Hayatı gibi lokmasını da seninle paylaşmalı.
Sadece lokmasını değil, senin uğradığın her türlü haksızlığı,
adaletsizliği ve zulmü de paylaşmalı.
Kendi çocuğuna, kardeşine,
anne ve babasına ne kadar düşkünse sana karşı da öyle sakıngan ve
koruyucu olmalı. Sana yönelen zulme karşı bir yiğitlik kalesi olmalı.
Seni hedef alan kurşun kendi çocuğunu öldürecekmiş gibi tereddütsüzce
öne atılıp sana kalkan olmalı. Seni militan yapan değil, kendisi siyasi
militan olan bir hareket olmalı.
Sen cezaevindeysen, kendisi veya
çocuğu o hücrede prangaya vurulmuş gibi senin için yanıp tutuşmalı ve
sen cezaevinde kaldıkça kalbi hep seninle çarpmalı.
Senin ayak
takımı muamelesi gördüğün bir hareket değil, senin lider olduğun,
yönettiğin bir hareket olmalı. Yöneticileri senin üstünde değil, senin
hizmetinde olmalı.
Sen özgürleşmedikçe, kendini zincire vurulmuş
bir köle gibi görmeli. Dağlanmış bir köle gibi… Geleceğini ve
mutluluğunu senin geleceğine ve mutluluğuna kilitlemeli.
SEFADA EN
ÖNDE SEN, CEFADA EN ÖNDE BEN, diyebilen bir hareket olmalı. İşte ben
felsefesi bu olan bir harekette yer almak isterim. Yoksa ben de senin
kanını emen sülüklerden biri olurum.
Sömürgeciler ile onların emrindeki siyasetçilerin elde silah terör estiren devleti değil, halkın devleti…
Halkı
iliklerine kadar sömüren ve sefalet zincirine vuran kapitalist ekonomi
değil, zenginliklerin emekçilere ait olduğu bir halk ekonomisi…
Kürt
meselesini kansız olarak çözecek ve böylece devlet ve PKK arasındaki
kanlı çatışmaları durduracak sivil projeleri olan bir hareket…
Halkla birlikte devrime, özgürlüğe yürüyen bir hareket… DEVRİM HAREKETİ- HEREKETE' ŞOREŞ…
İşte
ben böyle bir harekette yer almak isterim. Yoksa bürokratlaşır, dilimi
sahte kardeşlik ve özgürlük lafları ile bezeyip sana ihanet ederim. Bu
da benim kaldırabileceğim bir şey değil.
Peki, günümüz siyaset
tablosunda böyle bir hareket var mı? Belki var ama ben bilmiyorum! Keşke
olsa, hamallığını yaparım. E peki çare?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder