Tahir CANAN´dan...
Eski zamanlarda bir ülke varmış. Bu ülke
bir çok badirelerden geçmiş. Savaşlar görüp, atlatmış! Bir uçtan diğer uca
insanlar kendilerini savunmuşlar. Gün olmuş insanları aç kalmış! Gün olmuş
bolluk içinde yaşamışlar. Böyle hayatlarını sürdürüp gitmişler. Gel gör ki hayat
hiç bir zaman düz bir biçimde ilerlememiş. İnişleri, çıkışları olmuş. Yine de
doğa ana her yönüyle bu insanlara cömert davranmış. Mevsimlerin güzelliği ile
toprağın cömertliği birleşmiş.İnsanlar bu topraklarda dört mevsimi birlikte
yaşamışlar. Dört mevsim de kendi hayatlarını idame ettirmenin yolunu
bulmuşlar...
Bu mevsimlerin güzelliği bütün insanlara
yansır dense de bu pek öyle olmamış. Doğanın cömertliği, mevsimlerin güzelliği
bazen kötüye bile kullanılmış. İnsanlar aç, susuz kalmasınlar diye çokça
uğraşanlar ortaya çıkmış ama yine de insan insanın kurdu misali topraklar bazı
insanların elinde toplanmış! Diğer insanlar açlığa mahkum olmuşlar. Yalnız öyle
bir toprakları varmış ki ülke insanını her koşulda aç kalmazlarmış. Yedi veren
cinsinden dört mevsim topraklar bereketini insanlara sunmaktan geri durmazmış.
Ağaçları meyvelerini bol vermiş! Toprak da buğdayını, mısırını, fasulyesini ,
bütün aklına gelen gelmeyen yiyecekler, içecekler bol bol o doğanın membasında
akıp insanlara ulaşırmış. İnsanlar huzur için de yaşarken bazı aklı evveller
ortaya çıkıp halkın huzuruna limon sıkmaya başlamışlar! Halkı birbirine karşı
kışkırtmaya çalışmışlar....
Huzur bozanlar huzur getireceklerini
söylemişler. Sokaklar kan revan olmuş! İnsanlar nerde nasıl bir ölümle
yüzleşeceğini bilmeden yaşar konuma gelmişler. Ortalığı karıştıranlar ortaya
çıkıp bize, huzur getireceğiz, huzur sağlayacağız demişler... Baba siyasetçiler
çıkmış din bezirganı olmuş! Ana siyasetçiler çıkıp ölüm celladı olmuş! Halka
tuzaklar kurulup insanlar öldürülmüş! Vatan deyip vatanı satmışlar. Özgürlük
deyip insanların ümüğünü sıkmışlar. Velhasılım ülkede ve insanlarda huzur
bırakmamışlar. Siyasal yöneticiler canavarlaştıkça canavarlaşmış. Kuzu postuna
giren kurtlar olarak ortalıkta dolaşmışlar.
O günden bu güne ülkede ve insanlarda huzur
kalmamış. Huzur bırakmamışlar... Bu bereketli topraklarda gün gelmiş haki
elbiseli zalimler türemiş. Gün gelmiş elbisesi sivil beyni asker canavarlar
dolaşmış.insanlara kan kusturup, zulümde sınır tanımamışlar. Gencecik insanları
işkenceden geçirip, öldürüp, infaza etmişler. Kimini mezarı bulunmaz olmuş!
Kimi de darağaçlarında sallandırılmışlar. Ülkede zulüm hüküm sürerken halk
sinmiş, halk korkudan içine kapanmış! Aman benim çocuklarıma dokunmasın bu
gavatlar derken birde bakmışın ki herkesin kapısını çalmış o gavatlar! Zülüm
deryasındaki halk kendi tarlasını, toprağını ekemez olmuş! Bulunduğu
topraklardan göç etmek zorunda kalmışlar. Göçlerle başlayan zulüm şehirleri
köye dönüştürmüş.
Topraksız köylülerin oluşturduğu şehir
varoşlarında, işçi gettoları meydana çıkararak, işçilerin yaşamı gattolar
oluşmuş. İnsanlar gittikleri yerlerde aç kalmışlar, sefil yaşamaya mahkum olmuşlar.
Girdikleri fabrikalarda işçiliği öğrenirken bir de bakmışlar fabrikaları,
limanlar, tıpkı, torakları gibi satılmış. Ya işten atılmışlar ya da daha düşük
ücretle çalışmaya zorlanmışlar. Çalışanların ücretleri dondurulmuş. Sermaye
büyüdükçe büyümüş. O sermayeler büyüdükçe insanların yaşaması zorlaşmış. Açlık
sefalet arttıkça artmış. Sosyal yardımlaşma kurumlaşmış. ..Ama kurumlar siyasal
arpalığa dönüşmüş! Halkın fakirliği de siyasetçiler için bir biçim de sömürü
meyvesi olmaya başlamış! Fakir fukara fonu diye bir kurum oluşmuş! Bu da çözüm
olmamış!Memlekette açlık büyük çoğunluğu sardığı için kurumlar da çaresiz
kalmış.
Yaprak kıpırdamayan bir ülkede insanlar
hapishanedeki yakınları için de çalışmak zorunda kalmışlar! İş aslanın ağzında
misali iş bulunmaz olmuş! Fabrikalar bireylerin elinde! Binler on binler bir
kaç adam için karın tokluğuna çalışır olmuşlar! İnsanlar, toprağı bereketinden
uzaklara sürülmüşler! Toprak anadan uzaklara sürülenlerin yaşamı çekilmez
olmuş. Ramazan çadırlarının önlerinde bir tas corba için uzun kuyruklar
oluşmuş. İnsanlar yavaş yavaş onurlarından gururlarından uzaklaşarak karınların
doyurma çabasına girmişler! Halkı aç bırakanlar bir de kalkıp bu açlığı sömürü
aracına dönüştürmüşler! Bu da yetmemiş birde çalıştıkları iş yerleri ellerinden
uçup gitmiş. Çalıştıkları fabrikalar, limanlar teker teker satılmış.Çalışan
insan sayısı azalmış evde ekmek yiyen insan sayısı artmış! Ülke de açlık
rakamlarıyla çalışanların aldığı ücretler arasında devasa bir uçurum oluşmuş!
Çalıştıkları halde açlık çeken bir topluluk oluşmuş! Her yıl belirlenen asgari
ücret açlık sınırının çok altın da bir rakamlarla lansa edilmiş! Çalıştıkları
halde açlık sınırının altın da yaşamak durumun da kalmış insanlar...
Yöneticiler sürekli terörle halkı sindirme
yoluna giderken cezaevleri yapmakla övünmüşler! Cezaevleri dolup taşmış!
İnsanlar sığmaz olmuş!Baskı ve zulüme karşı tepkiler yükselmiş ama şiddetin
dozu da gün geçtikçe çekilmez olmuş. işçiler aldıkları ücretlerle geçinemez
durumda kalmışlar! İçerisi dışarısı birlikte zulüm altında inlemiş de inlemiş!
Zulüm bütün şiddetiyle devam etmiş! Her toplumsal tepkiye terör diyen
yöneticiler türemiş. Bu siyasal atmosferde halka zulüm edilirken memleketin bir
tarafında canlarına tak ettiği için insanlar ayaklanmış, dağlara çıkmışlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder