Pazar, Ekim 04, 2015

Bir varmış,biri yokmuş!

Tahir CANAN´dan...
Eski zamanlarda bir ülke varmış. Bu ülke bir çok badirelerden geçmiş. Savaşlar görüp, atlatmış! Bir uçtan diğer uca insanlar kendilerini savunmuşlar. Gün olmuş insanları aç kalmış! Gün olmuş bolluk içinde yaşamışlar. Böyle hayatlarını sürdürüp gitmişler. Gel gör ki hayat hiç bir zaman düz bir biçimde ilerlememiş. İnişleri, çıkışları olmuş. Yine de doğa ana her yönüyle bu insanlara cömert davranmış. Mevsimlerin güzelliği ile toprağın cömertliği birleşmiş.İnsanlar bu topraklarda dört mevsimi birlikte yaşamışlar. Dört mevsim de kendi hayatlarını idame ettirmenin yolunu bulmuşlar...
Bu mevsimlerin güzelliği bütün insanlara yansır dense de bu pek öyle olmamış. Doğanın cömertliği, mevsimlerin güzelliği bazen kötüye bile kullanılmış. İnsanlar aç, susuz kalmasınlar diye çokça uğraşanlar ortaya çıkmış ama yine de insan insanın kurdu misali topraklar bazı insanların elinde toplanmış! Diğer insanlar açlığa mahkum olmuşlar. Yalnız öyle bir toprakları varmış ki ülke insanını her koşulda aç kalmazlarmış. Yedi veren cinsinden dört mevsim topraklar bereketini insanlara sunmaktan geri durmazmış. Ağaçları meyvelerini bol vermiş! Toprak da buğdayını, mısırını, fasulyesini , bütün aklına gelen gelmeyen yiyecekler, içecekler bol bol o doğanın membasında akıp insanlara ulaşırmış. İnsanlar huzur için de yaşarken bazı aklı evveller ortaya çıkıp halkın huzuruna limon sıkmaya başlamışlar! Halkı birbirine karşı kışkırtmaya çalışmışlar....
Huzur bozanlar huzur getireceklerini söylemişler. Sokaklar kan revan olmuş! İnsanlar nerde nasıl bir ölümle yüzleşeceğini bilmeden yaşar konuma gelmişler. Ortalığı karıştıranlar ortaya çıkıp bize, huzur getireceğiz, huzur sağlayacağız demişler... Baba siyasetçiler çıkmış din bezirganı olmuş! Ana siyasetçiler çıkıp ölüm celladı olmuş! Halka tuzaklar kurulup insanlar öldürülmüş! Vatan deyip vatanı satmışlar. Özgürlük deyip insanların ümüğünü sıkmışlar. Velhasılım ülkede ve insanlarda huzur bırakmamışlar. Siyasal yöneticiler canavarlaştıkça canavarlaşmış. Kuzu postuna giren kurtlar olarak ortalıkta dolaşmışlar.
O günden bu güne ülkede ve insanlarda huzur kalmamış. Huzur bırakmamışlar... Bu bereketli topraklarda gün gelmiş haki elbiseli zalimler türemiş. Gün gelmiş elbisesi sivil beyni asker canavarlar dolaşmış.insanlara kan kusturup, zulümde sınır tanımamışlar. Gencecik insanları işkenceden geçirip, öldürüp, infaza etmişler. Kimini mezarı bulunmaz olmuş! Kimi de darağaçlarında sallandırılmışlar. Ülkede zulüm hüküm sürerken halk sinmiş, halk korkudan içine kapanmış! Aman benim çocuklarıma dokunmasın bu gavatlar derken birde bakmışın ki herkesin kapısını çalmış o gavatlar! Zülüm deryasındaki halk kendi tarlasını, toprağını ekemez olmuş! Bulunduğu topraklardan göç etmek zorunda kalmışlar. Göçlerle başlayan zulüm şehirleri köye dönüştürmüş.
Topraksız köylülerin oluşturduğu şehir varoşlarında, işçi gettoları meydana çıkararak, işçilerin yaşamı gattolar oluşmuş. İnsanlar gittikleri yerlerde aç kalmışlar, sefil yaşamaya mahkum olmuşlar. Girdikleri fabrikalarda işçiliği öğrenirken bir de bakmışlar fabrikaları, limanlar, tıpkı, torakları gibi satılmış. Ya işten atılmışlar ya da daha düşük ücretle çalışmaya zorlanmışlar. Çalışanların ücretleri dondurulmuş. Sermaye büyüdükçe büyümüş. O sermayeler büyüdükçe insanların yaşaması zorlaşmış. Açlık sefalet arttıkça artmış. Sosyal yardımlaşma kurumlaşmış. ..Ama kurumlar siyasal arpalığa dönüşmüş! Halkın fakirliği de siyasetçiler için bir biçim de sömürü meyvesi olmaya başlamış! Fakir fukara fonu diye bir kurum oluşmuş! Bu da çözüm olmamış!Memlekette açlık büyük çoğunluğu sardığı için kurumlar da çaresiz kalmış.
Yaprak kıpırdamayan bir ülkede insanlar hapishanedeki yakınları için de çalışmak zorunda kalmışlar! İş aslanın ağzında misali iş bulunmaz olmuş! Fabrikalar bireylerin elinde! Binler on binler bir kaç adam için karın tokluğuna çalışır olmuşlar! İnsanlar, toprağı bereketinden uzaklara sürülmüşler! Toprak anadan uzaklara sürülenlerin yaşamı çekilmez olmuş. Ramazan çadırlarının önlerinde bir tas corba için uzun kuyruklar oluşmuş. İnsanlar yavaş yavaş onurlarından gururlarından uzaklaşarak karınların doyurma çabasına girmişler! Halkı aç bırakanlar bir de kalkıp bu açlığı sömürü aracına dönüştürmüşler! Bu da yetmemiş birde çalıştıkları iş yerleri ellerinden uçup gitmiş. Çalıştıkları fabrikalar, limanlar teker teker satılmış.Çalışan insan sayısı azalmış evde ekmek yiyen insan sayısı artmış! Ülke de açlık rakamlarıyla çalışanların aldığı ücretler arasında devasa bir uçurum oluşmuş! Çalıştıkları halde açlık çeken bir topluluk oluşmuş! Her yıl belirlenen asgari ücret açlık sınırının çok altın da bir rakamlarla lansa edilmiş! Çalıştıkları halde açlık sınırının altın da yaşamak durumun da kalmış insanlar...
Yöneticiler sürekli terörle halkı sindirme yoluna giderken cezaevleri yapmakla övünmüşler! Cezaevleri dolup taşmış! İnsanlar sığmaz olmuş!Baskı ve zulüme karşı tepkiler yükselmiş ama şiddetin dozu da gün geçtikçe çekilmez olmuş. işçiler aldıkları ücretlerle geçinemez durumda kalmışlar! İçerisi dışarısı birlikte zulüm altında inlemiş de inlemiş! Zulüm bütün şiddetiyle devam etmiş! Her toplumsal tepkiye terör diyen yöneticiler türemiş. Bu siyasal atmosferde halka zulüm edilirken memleketin bir tarafında canlarına tak ettiği için insanlar ayaklanmış, dağlara çıkmışlar...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder