Salı, Şubat 20, 2024

Zekiye Yüksel’in “Ağrının Üç Hâli” adlı kitabı üzerine…

Zekiye Yüksel'in "Ağrının Üç Hâli" kitabı, ilk baskısını 144 sayfa ile 1 Mayıs 2021 yılında yapmıştır...

35 yıllık bir fabrika işçisi ve 50 yıllık de bir kitap okuruyum, bu süre içinde okurken bana haz ve zevk vermeyen kitapla pek aram olmadı. Hâlâ da öyleyim. Hatta böyle kitapları okumuş olsam da inanın hiçbir şey anlamamış bir şekilde öylece gönlümdeki defteride kapanıp gitmiştir…

Ama öyle kitaplar vardır ki çok uzun yıllar önce de okumuş olsam bile bütün özellikleriyle hatırımdadırlar hâlâ ya da okurken son derece büyük bir zevkle ve hazla okuduklarımı unutmam bir yana onlar hem gönül defterimde hem de kütüphanemde özel yerlere sahiptirler…

Son olarak okuduğum yazar ve şair Zekiye Yüksel’in “Ağrının Üç Hâli” adlı şiir kitabı da bu söz konusu kıymetli kitaplardan biri. Kitap son derece beni büyüledi. Mükemmel bir edebî dili var. Kitabı elinize alınca bitirmeden bırakamıyorsunuz. Yazar Zekiye Yüksel’i de yıllar önce sosyal paylaşım ağlarında gezinirken Suudi Arabistan’da Türkçe dersi öğretmenliği yaparken yaşadıklarını ve gözlemlerini yazdığı “Suudi Arabistan’da Kadın Olmak”adlı kitabıyla tanımıştım…

İyi ki de tanımışım. O kitabını da büyük bir zevkle okumuş kitaplığımdaki hak ettiği yere de koymuştum. Sonra ilerleyen yıllarda Zekiye Yüksel’i daha yakından tanıyınca kendisiyle yazışmalarım üzerinden bu defa o beni kırmayarak yeni çıkan ve okumamı istediği kitaplarını bana imzalı olarak yollamıştı…

Bana yolladığı kitaplarından öncelikli olarak okuduğum “Ağrının Üç Hâli” adlı şiir kitabında kimler yok ki… Roboski katliamından Ankara katliamına kadar her kesimden her yöreden insan kişi ve olaylar şiirlere konu olmuş…

Mesela Zekiye Yüksel Roboski’de katledilenler için bir şiirinde şöyle diyor…

“Kol ve bacakların katır ve atların kanıyla köpüren kar. Koşumsuz atlar gibiydi dağlar. Çılgın kişnemelerini o saat içine yutup Roboski’ye bıraktılar “

Bir başka şiirinde çocuklar için konuşur…

“Hey, siz masadakiler

Asya Afrika can pazarından

Balık Çocuk

İster misiniz rakınızın yanında “

” Ah,picasso geçirircesine tırnaklarımı

katillerin bedenine

kanıyorum kapısız kalplerine

yoldaşım Korkmaz’ın,Ali Deniz’in, Elif’in

sayılamayacak kadar çoktular

beyaz kanatlı can ah, Dilan

kan gölünde yüzen güz değil yüz

Şebnem’in ağzında donup kalan söz

kazındı aklımıza “

Zekiye Yüksel’in bu kitabı Zuzu yayınları tarafından 1 Mayıs 2021 yılında ilk baskısı yayınlanmış. 144 sayfa olarak yayınlanan kitabın Genel yayın yönetmeni Gülsüm Alp yayına hazırlayan editörü ise Şeyhmus Ay’dır.

Pazar, Şubat 11, 2024

Dışardan içeriye mektuplar...

Orhan AYDIN...

Kardeşlerime… 

İlkbahar ıhlamur kokularıyla gelir dağlara, ormanlara, kentlerin içindeki koruluklara. 

İstanbul bir ıhlamur ormanıdır...

Parklarında, bahçelerinde, boğaz boyu yamaçlarında şenliğe çıkmış çocuklar gibi el ele verirler...

Gezi Parkı, aynı ıhlamur ağaçlarının dansa durduğu yerdir. Çınarlar, yaban gülleri, papatyalar, menekşeler ve sığırcık kuşları, serçeler, martılar, alacalar ve güvercinlerle...

Sizler asla unutmuş olamazsınız biliyorum her bahar buram buram kokuşan, aşkla insan olanla söyleşen Gezi Parkı ıhlamurlarını...

Kardeşlerim, içlerinizden çoğunu en son orada görmüştüm...

Tayfun ile orada kucaklaşmıştık, karşımızda panzerler üstümüze yürümeyi beklerken. Can ile Kadıköy’de sarılmıştık, alacalı bir yağmur vardı, sırtında çanta...

Duruşmalarınızdan yalnızca ikisine gelebilmiştim. Adliye kapısında yapılan açıklamalarda yalnızlığımızı seyredip kahır içinde kendime kızmıştım...

Milyonlar olmuştuk tüm ülkede. Vicdanlı tüm insanlık aynı şarkıları söylüyor, aynı sofranın başında bir lokma ekmek, aynı çeşmenin başında bir yudum su, aynı güneşin altında masmavi bir özgürlük için...

Halaya tutuşanları anımsıyorum, dillerinde aşk şarkıları, bedenlerinde şiir. 

Gaz bulutları altında bile özgürlük marşları, kırılmış kollar, eller, kanayan yürekler içinde öfke dolu umut, dayanışmanın, kardeş olmanın, eşitlenmenin dayanılmaz coşkusu ama adliye önünde bir avuç vicdan! 

Haklıydık, haklıyız, haklı kalacağız...

Bedelini siz demirli, penceresiz, çiçeksiz, betondan zulüm hanelerde, biz dışardaki içerde kahır içinde yaşıyoruz...

Bu nasıl zulüm demiyorum, demeyeceğim, bu nasıl kahır hiç demeyeceğim ama kardeşler bu nasıl bir soysuzluk ki hep beraber zindan içinde olmamıza sırıtarak alkışa duruyor? 

Ne istedik ki biz uçan kuşun, açan çiçeğin, akan suyun, ısıtan güneşin, bağrışan çocuğun, umudu yitmiş insanın şenlenmesinden başka? 

Ne istedik ki süren kahrın-kederin-elemin bitmesinden başka? 

Bir avuç haramzadenin karşısına bir yamaçta açmış kır çiçekleri gibi güneşe durduk...

Kardeşlerim, içimizden sizi koparıp aldıklarını düşünenler yanılıyor...

İşte bahar ağaçların dallarında su damlası...

Ihlamurlar açacak, kiraz ağaçları, erik ağaçları, begonviller çiçeğe duracak...

O demir kapılar açılacak, yine yan yana gelip güneşe bakacağız, yine yan yana martı kanatlarına, serçelere, umuda, yine siren seslerine karşı deryaları yarıp gelen gemilere el sallayıp, yine yiten canlarımız için türküler-şiirler bağırıp, yine çaresizliğe aşk ile kardeş olup çoğalacağız...

Size enkazların altında can veren binlerce yürek kadar, size evsiz susuz-aç-ilaçsız-çaresiz bırakılmış çocuklar, yitip giden yavruları için acılar içinde ağlaşan analar-babalar, size adaletsizliğin pençesinde kıvranan milyonlarca vicdanlı insanlık, kesilen ağaçlar, köreltilen su gözeleri kadar yalnızlığa itilmiş, acılar içinde olduğumuzu anlatmak umudunuzu karartmaz biliyorum...

Çünkü dağ başında-ovada-fabrikaların avlusunda-okulların bahçesinde-ormanların ortasında-maden ocaklarının yüreğinde-adliyelerin önlerinde-sahnelerde-zeytin ve ıhlamur ağaçlarının gölgesinde haykıran insanlık, asla yalnız olmadığınızı biliyor...

Bu mektubu, üstünde ‘görülmüştür’ yazan, açtığınızda içinden ıhlamur kokuları taşan, saman sarısı bir zarfın içinde aldığınızı düşlüyorum...

Hasretle kucaklar, gözlerinizden öperim...

Cumartesi, Şubat 10, 2024

Türk Solu mu?

Nuray SANCAR yazdı...

Dersim’de yerel seçim ittifakı bir dizi tartışmaya yol açarak zorlu bir süreçten geçiyor...

EMEP, SMF ve EÖC’nin bir araya gelerek bir basın açıklamasıyla duyurduğu ittifak girişimi DEM’e de bir çağrı içeriyordu, ne var ki sosyal medya üzerinden her şey olmuş bitmiş, DEM bu ittifak arayışının dışında kasıtlı olarak bırakılmış gibi yorumlar yağmaya başladı. Genel seçimlerden bu yana Kürt özgürlük hareketi içinde ‘sol’ ile yapılan ittifakı eleştiren, beklenen vekil sayısının çıkarılamamasının faturasını sola kesen bir eğilim zaten yeşermiş durumda. X’te sol hakkındaki yerli yersiz, dedikoduya varan ve solcu milletvekilleri için diyet isteyen paylaşımlar bunun önemli bir göstergesi...

Sosyal medyayı bir yana bırakalım. Buralarda ifade edilen görüşlerin benzeri kimi siyasetçiler ve gazeteciler tarafından da dile getirildi. Doğan Durgun’un Yeni Yaşam’daki yazısı Evrensel’de Yusuf Karadaş tarafından eleştirildi. Biraz da Gazeteci İrfan Aktan’ın söyledikleri üzerinde durmakta yarar var...

İrfan Aktan Artı Tv’de katıldığı programda Dersim’deki gelişmelerden yola çıkarak ‘Türkiye sol’u üzerine birtakım yargılarda bulundu. Kürt siyasetinin, paramparça olmuş, neredeyse kalmamış Türk soluna kendisini anlatamadığını düşünüyor. Bunu derken HDP-DEM’de yer alan ‘sol’ partilerden oluşan bileşenlerin hassasiyetleri ile, yakın tarihte ismi değişen çok sayıda Kürt siyasi partisiyle ittifak içinde olmuş, seçimlere adaylı ya da adaysız girerek bu partileri desteklemiş, Kürt halkının taleplerini daima savunmuş ve bunun mücadelesini yapmış olan partileri, ki EMEP başta gelir, gözetmemiş olduğunun da altını çizelim...

İrfan Aktan, Türk solu-Kürt siyaseti gibi bir ikilem içinden siyasete baktığı için ne Dersim özelini ne Türkiye’deki siyasi ilişkilerin ortaya çıkardığı realiteyi, ne de sol torbasına sıkıştırdığı solu anlamış görünüyor. Bu torbaya tıkma meselesini daha önce Taraf denilen ucube de yapmaktaydı. Orada kümelenmiş bir grup cemaat liberali, Doğan Avcıoğlu’nun YÖN çizgisinden bu yana hiçbir şey değişmemiş gibi programları, örgütlenme anlayışları, stratejileri birbirinden farklı partileri aynı kefede tartıyor ve Anayasa referandumunda hayır oyu vereceğini söyleyen partileri darbecilikle suçluyorlardı. Sadece bu kadar değil Doğu Perinçek gibi hâlâ solda gördükleri bir en zayıf halkaya vurunca solu mahkum ettiklerini sanıyorlardı...

Bu bir alışkanlık. Sol diye bir küme var ve CHP’den Doğu Perinçek’e kadar herkes aynı çuvalda. İrfan Aktan da aynı şeyi yapıyor. Sol diyor ve sonra TKP diye somutluyor. Dersim ittifakıyla hiçbir ilişkisi olmayan bu parti üzerinden tuhaf genellemeler yapıyor. ‘Mustafa Suphi’yi kimin öldürdüğünü söyleyemiyorlar’ diyor mesela. Ne demeli? Mustafa Kemal- Kazım Karabekir ve Mustafa Kemal -Mustafa Suphi yazışmalarının yayımlanması bu meseleyi çoktan kapattı aslında...

Tek parti iktidarı döneminde Atatürk’ün bilgisi dışında bir şey olmamıştır bu ülkede. Söylüyoruz, duymamış; çünkü solun Kemalist olduğu gibi bir ezber var bir yerlerde. Ve ayrıca arkasından sola sosyalizm sınavı yapılıyor: Sovyetler Suphilerin öldürülmesine rağmen neden Türkiye’yi destekledi, tepki vermedi o zaman? Sosyal medyada Lenin’in devrim zamanında Rusya’ya Alman treniyle gelmesini nasıl açıklıyorsunuz gibi ara sınavlar açıldı...

Bunların elbette uzun veya kısa yanıtları var. Gerekirse daha geniş zamanlarda müzakere edilebilir. Fakat sol partiler kendilerini her fırsatta anlatıyorlar; aralarındaki farklar da bariz. Evet galiba bir anlatamama ama daha çok anlamama sorunu var...

İrfan Aktan’ın ikileminin ayağına dolandığı iki önemli nokta var. Birincisi işçi sınıfı partileri için yurt çapında hangi ulustan dinden dilden ve cinsiyetten olursa olsun bütün emekçileri örgütlemek ve işçi sınıfı-emekçi ittifakı esasına dayalı halkçı-sosyalist bir ülke kurmak başlıca stratejidir. Bunun için demokratik ittifaklar, iş birlikleri-güç birlikleri oluşturmaya çalışır. Ezilen ulusun ‘ayrılma dahil’ her türlü hakkını savunur. Bu, ittifaka içindeki hareketlerin stratejik hedefleri ile ideolojik mücadele yürütülmeyeceği anlamına gelmez. Yapılmıştır, yapılacaktır da...

Kürt özgürlük hareketi homojen bir sınıf hareketi değildir. Farklı sınıflardan Kürtleri bağrında toplayan demokratik bir harekettir. Bu hareketin içindeki Kürt burjuvazisinin çekiştirmeleri de gizli değil...

İkincisi, Dersim bir Kürt kentidir evet ama aynı zamanda bir emekçi kentidir de. Dersim ittifakı içinde yer alan sol partiler, sınıf esaslarına göre ve birbirlerinden farklı programlarıyla bir temsiliyet iddiasındadırlar. Ama Kürt halkının içinden çıkmışlardır ve DEM’le siyasal platformları örtüşmek zorunda değildir, beklenemez de. Beklenen, ortak hedefler için birlikte mücadele etmek, giderek tırmandırılan faşizme karşı ortak mücadele birliğini güçlendirmektir. Yusuf Karadaş’ın Yeni Yaşam Yazarı Doğan Durgun’un yazısını eleştirdiği yazısının başlığında yer aldığı gibi, kimse kimseye iltihak etmek zorunda değil...

İrfan Aktan ittifak güçlerinin bağımsız siyasi tutumlarını önemsemiyor (O buna ‘Temel aktör olmak istiyorlar’ diyor) ve  ‘Hobi olarak yine ol’ diye kestirip atıyor. Sözün hafifliğini not düşelim...

Son bir söz; Aktan’ın düşündüğü gibi mayıs seçimlerinden sonra sol darmaduman olmadı. Darmaduman olan bir şeyler var elbette. Bu ülkenin demokratik kazanımlarını korumak için hiçbir şey yapmadığı halde seçimleri devrim değerinde gören ve halkı beklentiye sokan CHP’nin ve kurduğu ittifakın ‘darmaduman’ olduğu doğru. Ama CHP’nin sahte solculuğuyla açılan torbaya bizim sol girmez. Evet dramatik bir tablodur bu...

Ama başka bir dramatik tablo daha var; Kürt sorununun eşit haklar temelinde çözümü ve demokratikleşme için ezelden beri mücadele eden solu bir torba yargıya sıkıştırmaktır. Ki bunun ne pratik karşılığı ne de faydası var. Yanlış çıkarımlara yol açıyor sadece...

İrfan Aktan liberal siyasetin hiç yabancısı olmadığı söylemleri yeniden üretmese keşke. Sözünü halkların birliğini güçlendirmek üzere kurmayı denese. Kuşkusuz daha yararlı olur.

Brecht’in evine misafir olmak...

Ali Çarman...

“Yedi kapılı Thebai şehrini kuran kim?

Kitaplar yalnız kralların adını yazıyor. Yoksa krallar mı taşıdı kayaları?

Bir de Babil varmış boyuna yıkılan,

Kim kurmuş Babil’i her seferinde?

Altın şehir Lima’nın, hangi evinde otururmuş acaba

Yapı işçileri?

Nereye gittiler dersin Çin Seddi’nin bittiği gece,

Duvarcılar?

…/… İşte bir sürü olay sana / Ve bir sürü soru.”


Bertolt Brecht’in sosyalizmin ABC’si diye tabir edilen şiirinden alınmış bu dizeler okumuş ve uyanış halindeki bir işçinin, fabrikada, kahvede ve mahallesinde çevresine yüksek sesle sorduğu sorular. Kendi geleceğini kendi eline almak isteyen bir işçi için en ince ayrıntısına kadar düşünülmüş derinlikli ve bir o kadar da yalın sözler...

Almanya’da ırkçılığa karşı devam eden bir eyleme katılmak için gittiğimiz Augsburg’da B.Brecht’in evini ziyaret ettik...

Şehrin merkezinde biraz gezindiğinizde ve eski zanaatkarlar mahallesine yaklaştığınızda Brecht’in çelikten yapılmış kırmızı yol tarifi levhalarıyla karşılaşırsınız...

Augsburg’un meşhur Hinterer Lech-su kanallarından birinin hemen kenarında inşa edilmiş iki katlı bir bina olan bu evde 10 Şubat 1898’de Brecht doğdu. Ailesi iki yıl sonra 1900’de zorunluluktan bu evden şehrin başka bir semtine Oblatttterwal’da Bleichgasse’deki eve taşındı. Çocukluk yılları ve gençliğinin bir döneminin geçtiği Augsburg, B.Brecht’in şehri olarak da bilinir...

Gerçek böyle olmasına rağmen şehir idaresi ne yazık ki, dünyaca tanınmış bir insanına sahip çıkma konusunda oldukça ürkek davranmış. Nitekim, yaşamı zorluklar ve faşizmin baskılarıyla geçen Brecht ve yapıtları sömürücü egemen sınıfları ve bürokratlarını hep korkuttu. Büyük bir şair, büyük bir tiyatrocu olup enternasyonalist kültüre doğru sağlam adımlarla ilerleyen Brecht de onları hiç sevmedi...

1956’da hayata veda eden Brecht’in doğmuş olduğu eve ilericilerin çabasıyla “Bu evde Bertolt Brecht doğdu” plaketi asıldı. Aydınların, ilerici çevrelerin Brecht hakkındaki çalışmaları ve ısrarları devam etti. Augsburg belediyesi ancak 1978 yılında evi satın aldı. Evin ‘BRECHT HAUS’ adıyla müze olmasına karar verildi ama planlanması dahi 8 yıl sürdü. Nihayet 1985 yılında Brecht Evi müze olarak açıldı...

Daha sonraki yıllarda, Brecht anısına edebiyat ödülü verilme, tiyatro festivali düzenleme gelenek haline getirilmiş olarak devam ettiriliyor...

Brecht’in evine sembolik bir ücret 2,5 euro ödeyip girdiğinizde klasik bir müze olmadığını fark edersiniz. Ağır adımlarla ilerlemeye başladığınızda karşınıza çelik levha, büst, heykel ve sağlı sollu fotoğraflar çıkıyor...

Sadece şiir alanında değil tiyatro alanına da yeni boyutlar kazandırarak geleceğin insanını sanatı içinde görerek tarihe silinmezcesine notlar düşen B. Brecht, dönemi ve çevresindeki ilişkiler içinde anlam kazanıyor. Heinrich Mann, Hans Eisler, Paul Dessau, Erwin Piscator, Alfred Düblin, Henri Barbusse, Anna Seghers, vb. dönemin tanınmış aydınları ile dostluklar kurup tartışmalar yaşamış. Evin odalarını gezerken buna ilişkin gerçeklikleri görmek mümkün...

Aynı şekilde, faşizm iktidara gelmeden önce ve sonrasında ortaya çıkardığı oyunlardan bir kısmının minyatür sahneleri ve afişleri sergileniyor...

SÜRGÜN YILLARI..

Almanya’da faşizmin iktidara taşınmasıyla birlikte insanlık tarihinin en karanlık dönemi başladı. Hitler ve şürekası, komünist, Yahudi, Sinti- Roman, sendikacı, ilerici, aydın, engelli ve sanatçıları hedefine almaya başladı...

1935 yılında faşistler tarafından Alman vatandaşlığından çıkarılan Brecht bunun üzerine zorunlu yolculuklara çıktı. Prag, Viyana, Zürih, Paris, Danimarka, İsveç, Finlandiya, Moskova ve ABD’ye gitti. Bu arada çalışmalarına aralıksız devam edip sayısızca makale ve oyun ortaya çıkardı. Dünyanın değişik ülkelerinde sahnelenen oyunların değişik dillerdeki afişleri müzede toplu halde koca bir panoda asılı...

Girişin solundaki ilk iki odada Brecht’in hayatı ve mücadelesi kronolojik bir biçimde levhalarla ve “Ben Bertolt Brecht, kara ormanlardan/ Anam getirmiş beni kentlere erkenden/ Henüz yaşarken onun rahminde/ İçimdeki orman ayazı/ Dinmeyecek yaşamım sona ermeden’’ dizeleri ile sunulmuş. İsterseniz bütün bunları kulaklık ile veya oturup kısa film izleyerek de yapabilirsiniz. Faşizme karşı direnişin örgütlemesi sırasında tanışmış olduğu ressam Hans Tombrock’un 1940 yılında yapmış olduğu Brecht tablosu sergilenen objeler arasında. Hitler/faşizmin yaptıkları ve ona karşı direniş bağlamında belgeler de müzede az değil...

YENİ BİR DÜNYA İÇİN MÜCADELE..

Sosyalist dünya görüşünün başta işçiler olmak üzere toplumun diğer kesimleri arasında maddi bir güç haline gelmesi için bütün enerjisini, yeteneğini harcamaktan ve fedakarlıktan kaçınmayan Brecht’in yaşadığı dönemin her bakımdan öğrenilecek derslerle dolu olduğunu müzeyi gezmeye devam ettikçe fark edersiniz...

Müzede dikkat çeken bir olgu da Brecht hakkında Doğu Almanya menşeli belgelerin (Pul, afiş, fotoğraf, belge..) bir hayli olması. Berliner Ensemble önünde sigarasını tüttüren Brecht karikatürü bizleri güldürüyor. İşçi sınıfı sanatı ve edebiyatının, sosyalist gerçekçiliğin güçlü etkisi hemen görülmekte...

Sosyalist dünya görüşünü savundunuz mu dün olduğu gibi bugün de egemen sınıfların saldırganlığından nasibini alırsınız. Bertolt Brecht, Amerika’da bulunduğu dönem Komünist Partisi’ne üye olduğu gerekçesiyle FBI tarafından sürekli izlendi, hatta mahkemeye dahi çıkarıldı. ABD, Brecht’in Batı Almanya’ya girişini yasaklayacak kadar düşman kesildi...

İki saat kadar misafir olduğumuz müze hakkında söylediklerimizi Brecht’ten bir cümle ile noktalayalım. “Yazardan yeryüzünün bütün ülkelerinde çalışanlar, sömürülenler ve ezilenler için bir savaşçı gerçeklik yoluna girmesini isteme zorunluluğu vardır. Ancak gerçeği perdeleyen ne varsa tümüne, yani sömürüye ve insanların ezilmesine karşı savaşan acımasız bir gerçeklik, kapitalizmin sömürü ve baskısını gözler önüne serip ne denli onurdan yoksun olduğunu gösterebilir.”

EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan: 6 siyasi yapı Dersim İttifakı’nda anlaştı...

HABER MERKEZİ : Dersim’de yapılan görüşmeler sonucunda EMEP, SMF, EÖC, TİP, DEM ve Partizan “Dersim İttifakı”nda anlaştı. EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan ittifaka dair Evrensel’e konuştu...

Dersim’de yapılan görüşmeler sonucunda Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Özgürlük Cephesi (EÖC), Türkiye İşçi Partisi (TİP), DEM Parti ve Partizan 31 Mart yerel seçimleri için ittifak kurduklarını açıkladı. Evrensel’e konuşan EMEP Genel Başkanı Seyit Aslan, “Dersim İttifakı, Dersim Birliği konusunda çabamız oldu. Bugüne kadar çabamızı sürdürdük. Yapılan görüşmeler tartışmalar sonucunda da Dersim’de 6 siyasi yapının içinde olduğu bir ittifakla seçime girme kararı verildi.” dedi...

Emek Partisi Genel Başkanı Seyit Aslan “Dersim İttifakı”na dair Evrensel’e açıklamalarda bulundu...

Daha önce Emek Partisi (EMEP), Sosyalist Meclisler Federasyonu (SMF), Emek ve Özgürlük Cephesi (EÖC) ve Türkiye İşçi Partisi’nin (TİP) Dersim’de ittifakta birleştiklerini açıkladıklarını hatırlatan Aslan, “Buradaki bütün muradımız Dersim ve emek ve demokrasi güçlerinin birlikteliğini sağlamaktı. Bu konuda sanki DEM Parti dışarda tutuluyormuş gibi kamuoyunda bir hava yaratıldı ama bu gerçeği ifade etmiyordu. Etmedi de. DEM Parti’nin de içinde olduğu diğer güçlerin de içinde olduğu ortak bir birliktelik, Dersim İttifakı, Dersim birliği konusunda çabamız oldu. Bugüne kadar çabamızı sürdürdük. Yapılan görüşmeler tartışmalar sonucunda da Dersim’de 6 siyasi yapının içinde olduğu -ilçeler de dahil olmak üzere- bir ittifakla seçime girme kararı verildi” dedi...

Aslan, önümüzdeki birkaç gün içinde merkezde ve ilçelerde hangi partinin çatısı altında girileceğinin ve adayların kimler olacağının belirleneceğini, bu çalışmanın sonucunu da Dersim’deki il örgütlerinin bir araya gelerek kamuoyuyla paylaşacağını belirtti...

Birkaç gündür sosyal medyada EMEP’e yöneltilen ithamlar hakkında da konuşan Aslan, “Haksız ithamları ve lince varan çeşitli tutumları asla kabul etmediğimizi ayrıca belirtmek isteriz. Partimize dönük haksız ithamların hiçbir gerçekliği yoktur. Partimiz burada çok açık biçimde Dersim’deki yerel yönetimlerin burjuva partilerin eline geçmemesi, oradaki demokrasi güçlerinin ortak yönetimi konusunda özel bir çaba sarfetti. Bu çabası da ne yazık ki farklı bir biçime algılandı. Bu böyle değildi. DEM Parti’yi sürece katmamak gibi bir durumumuz asla olmadı. Gelinen noktada DEM Parti’de bu sürecin içerisinde dahil olmuş oldu.” diye belirtti...

Dersim ve ilçelerinde ortak, halkın örgütlülüğüne dayanan bir yönetim oluşturmayı amaçladıklarını belirten Aslan, “Sadece partiler değil, Dersim halkının bir bütün olarak yerel yönetimler sürecine katıldığı, kendi kendisini yönettiği bir yerel yönetim çalışmasının adımları bunlar” dedi...