Pazar, Mart 10, 2019

Vekâlet Savaşları; Vekalet Seçimleri...

TANER TİMUR...
Vekâlet savaşları mı? Biliyoruz; çoktandır uygulanıyor. Emperyal güçler, çıkar bölgelerinde savaşı artık kendi askerleriyle değil, bölge halkları aracılığıyla, “vekâlet” yoluyla yürütüyorlar. Formül basit ve net: Gökler benim, kara sizin! Ben, havadan koruma sağlıyorum; siz, karada işi bitireceksiniz! Gökte Amerika, Rus, Avrupa uçakları; yerde Arap, Acem, Türk, Kürt neferleri. Aslında kimin eli kimin cebinde pek belli değil, ama şurası belli: Herkes tetikte; kimse kimseye güvenmiyor; kurtlar sofrasında herkes payını artırmaya çalışıyor.
Bana kalırsa bu işte en usta taktisyenlerde biri de Tayyip Bey! Baksanıza, komşularımız bir “vekalet”le yetinirken, O, iki “vekalet” peşinde. Zaten hep “kazan-kazan ilkesi” demiyor mu? Hem de “vekâletler” birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan iki karşıt güçten alınıyor! Ve bu arada sahaya da kendi “vekillerimiz”i de yerleştiriyoruz! İşte “Monşer”lerin asla tahayyül edemeyeceği ince bir diplomasi!
Olay şu: Önce “Putin tamam!” dedik, Afrin’e girdik; Mehmetçiği ve ÖSO’yu alana konuşlandırdık. Sonra “Fırat’ın doğusu” dedik; sıra Trump’ta; bu kez de ondan “vekalet” alarak Münbiç’e girmeye hazırlanıyoruz. Başkan Erdoğan açıkladı: Kendileri artık rutin haline gelen telefon konuşmalarında, Trump’a hep “verin lojistik desteği, bitirsin Mehmetçik teröristin işini!” diyorlarmış. “Lojistik destek”, yani hava koruması! Doğrusu Trump da son derece anlayışlı; Erdoğan’ı çok takdir ediyor; sanırım biraz da kıskanıyor. Öyle ya, iki yıldır Amerikan basınında uğramadığı hakaret kalmadı, ama ne bir gazeteciyi hapse atabildi, ne de bir kuruş tazminat aldı. Tek olumlu işi Suriye’yi terk kararı oldu. Bu da geriye sayımı başlattı; hazırlıklar tamamlanıyor; Tayyip Bey, Kemal Bey’den kazandığı milyonları Mehmetçik Vakfı’na yatırıyor; Münbiç’e gireceğiz ve umut ediyoruz ki yakında da “Masa”ya güçlü bir şekilde oturacağız.
***
Evet, “vekâlet savaşları” böyle bir şey; çok yönlü, karmaşık bir olay; bizler de günü gününe anlamaya çalışıyoruz. Oysa şimdi bir de “vekalet seçimleri” çıktı; bugünlerde onu da yoğun bir şekilde yaşıyoruz. Tabii, ‘bunu biz icat ettik’ diyemeyeceğiz; ama şu anda onu en iyi uygulayanlar arasında olduğumuzu da kimse yadsıyamaz.
“Vekalet seçimleri” de şöyle: Yerel seçimler için kampanya yapılıyor, belediye başkanlarını seçmeye hazırlanıyoruz ya, aslında işin esası şu: 31 Mart’ta gerçek “başkan”ları değil, Tayyip Bey’in “vekil”lerini seçeceğiz. Olay bu; en büyük kavga İstanbul üzerinde veriliyor ve “ideal-aday” tipini de Binali Bey oluşturuyor. Başkanlık seçimi kampanyasına, zatı muhterem, Başbakan olarak katılmış ve seçmenlere başbakanlığın ne kadar lüzumsuz bir makam olduğunu sesi kısılana kadar anlatmıştı. Sonucu da aldı ve tarihe geçti. Ama bu kez öyle yapmıyor; seçmenlerine “belediye başkanı” olarak neler yapacağını anlatıyor. Geçenlerde onu, önünde kocaman bir İstanbul haritası ve elinde cetvel, bir TV ekranında açıklamalar yaparken görünce bayağı heyecanlandım. Yine de anlayan anlıyor; Binali Bey gerçekçidir; eminim hiçbir zaman Kadir Topbaş gibi “gerçek bir belediye başkanı” zannına kapılmayacaktır.
***
Evet, yineleyelim, 31 Mart’ta gerçek “başkan”ları değil, Tayyip Bey’in “vekil”lerini seçeceğiz. Üstelik sadece AKP listelerinden söz etmiyorum; tüm listeler var aklımda; Kemal Bey’inkiler de dahil.. Sanırım Erdoğan, AKP “vekâlet” listelerini hazırlarken, bir de “kayyum listesi” hazırlamıştır. Ama seçim kampanyasına bakılırsa, bunda pek de haksız sayılmaz. Öyle ya, seçim meydanlarında Başkan Erdoğan, salonlarda Başkan Erdoğan; TV ekranlarında Başkan Erdoğan, billboardlarda Başkan Erdoğan; kısaca her yerde Erdoğan!.. Sanki yerel seçim değil de başkanlık seçimi.. Sanki sandıklara belediye başkanlarını seçmek için değil de, Başkan’a güven tazelemek, ya da güvensizlik oyu vermek için gidiyoruz..
Bilmiyorum Başkan Erdoğan, yürüttüğü kampanya şekline bakarak, seçim sonuçlarını bu açıdan da değerlendirecek mi? Yoksa “tanzim satışları” ve “beka sorunu” çığlıkları, olası bir kötü sonucu peşinen önlemeyi mi hedefliyor? Öyle ya da böyle, her şey değiştiği gibi, R. T. Erdoğan saltanatında da bütün seçimler plebisite dönüştü ve vatandaş her sandığa gidişte adeta Başkan’a “evet” ya da “hayır” der gibi oy kullanıyor. Ne var ki her şeyin olduğu gibi plebisitlerin de bir sonu var ve normal seçimlere belki de sanıldığından önce döneceğiz.

1 yorum: