Cumartesi, Ekim 01, 2016

İŞKENCE YAPANLARIN ARKASINDAKİ GERÇEK GÜÇ DEVLETTİR!

Tahir CANAN…
Buradan devletin ne olduğuna bakabiliriz. Devlet denen o aygıt bağımsız bir yapı değildir. Devlet, bir sınıf egemenlik biçimi olarak karşımıza çıkar. Her zaman ekonomiyi elinde tutanlar devleti de elinde tutarlar. Bu bağlamda "ekonominin yoğunlaşmış hali de siyasettir". Yani devlet bir sınıf egemenlik biçimi olarak hareket eder. Devlet denen o güç de hangi sınıf iktidarda ise ona hizmet eder. Bizim gibi ülkelerde devlet aygıtı yerli ve yabancı sermayeye hizmet etmekte hiç bir sakınca görmez. Hatta, yabancı sermayeyi çekmek için onlara özel düzenlemeler de yaparlar. Düzenlenmenin yetmediği yerde de yasa, hukuk tanımadan keyfi uygulamaya girişilir. Buralarda askeri, polisi halkın üzerine gönderirler.
Yani, onun için de devlet her koşulda halka karşı saldırı mekanizması olarak çalışması gerekir. Halka hizmet deseler de her zaman sermayenin çıkarı esas alınır. Karadeniz´de baraj yapımlarına da kullanılan askerlere bakın: O barajlar da bu halkın çıkarları var mı? Yok. Diğer yanın da sermayenin çıkarlarını nasıl koruduklarını o görüntülere bakarak görebiliriz. Halk kendi yaşam alanları korumaya çalışken onlar halka saldırır. Halk suyunun havasını bozulmasını istemez. Sermaye ise halkın yaşam alanlarına göz diker onu kendi yararına değiştirmek ister. Halkla sermaye arasındaki kavgada devlet tankını, topunu, askerini, polisini sermayenin çıkarı için harekete geçirir; devlet halka saldırır, sermayeyi korumaya alır. Bunu hayatımızın her alanında görebiliriz. Bir işçi grevinde ya da çevresel sorunlar da bunlar sıkça yaşanır. Fabrika işçileri coplanıp, tutuklanır.
Fabrika ya da fabrika sahibi, askerler polisler tarafından korumaya alınır. Devlet halktan yana olanlara karşı hep saldırır, güç kullanır. Sermayenin çıkarı esas alır. Sermayenin çıkarı için devlet halka, halktan yana olanlara işkence yapar, öldürür, mahpuslara atar! Bunların tamamı her gün gözümüzün önünde yapılır ama bizler olup biteni kanıksadığımız için olanları görmeyiz. Bu da egemenlerin işini kolaylaştırır. Devlet adına her türlü zulmü uygularlar. Bütün bu zalimlikleri yaparken de ortada olan gerçekler devlet tarafından çarpıtılır. Yalan dolanla sermayenin çıkarı halkın çıkarı gibi yansıtılır. Mahkemeleri, karakolları bir orkestra gibi halk aleyhin çalışırlar. Adaletle mülk özdeş hale geldiği için de her zaman mal mülk sahipleri lehine kararlar verirler. Bütün o zalimliklerini halktan gizlemek için de olayları eğerek bükerek halkı kandıracak araçları devreye sokarlar.
Gazete ve televizyon kanallarını seferber ederek sermaye yararına olanları halkın yararına gibi anlatırlar! Karayı ak, akı kara yaparak toplumun algısını yöneterek onları aldatırlar. Deyim yerinde ise at izi it izine karışır. Sapla saman anlaşılmaz olur. Bugün Evrensel Gazetesini karıştırırken 12 Eylül sürecinde işkence yapanların dosyası zaman aşımı nedeniyle kapatıldığını okudum. Zaman aşımına bunlar hangi mantık getirdiğini sorgulamak her insanın görevi olmalı ki devlet denen o şey anlaşılabilsin! Devleti koruma, kollama görevi verdikleri o askerler,, polisler, ,devleti ,korumadan anladıkları şey devrimcilere, demokratlara, halka işkence yapmışlardır. Devlette, kendi adına, sermaye adına işkence yapanları korumayı kendine vazife edinmiştir. Onları hep korumuş, kollamıştır! Öylece, bu anlayış üzerine o zaman aşımı sürecine gelmiştir. Her dönem bu devlet aklı, halka karşı bir saldırı politikasıyla hareket ettiğini toplum olarak biliriz. Dün de bu günde devlet aklı halka saldırı üzerinde hareket etmekte. Halka saldırarak kendini ayakta tutmakta.
Yaptıkları yasalara göre işkence bir insanlık suçu olmasına rağmen yasaları doğru dürüs çalıştırmadıkları için o olayların failleri 30 yıl sürüncemede bırakılarak o malum zaman aşımına kadar gelmiş olur. Aslında işkence bir insanlık suçu!, İnsanlık suçunun zaman aşımı olmaz ama bu yasalar kağıt üzerinde kaldığı için zaman aşımı sürecine geliriz. Fiiliyatta, devlet işkencecileri korumuş olur. Mehmet Eymür'ün devletin yaptığı cinayetler üzerine mahkemede verdiği ifadeler insanın nutkunu kurutacak biçimde! Aleni olarak suç işleyenlerin kimler olduğunu anlatır. O suçladıkları suçlu da kendisinin temiz olduğu anlamına gelmez. Kendisi de Tarık Ümit kadar kirli bir pisliktir. Bunu söyledikten sonra yine de Eymür'ün açıklamalarına bakalım: "Suç ekibi Ağar’a bağlıydı O dönem özel bir suçu ekibinin oluşturulduğunu anlatan Eymür, “Arasında eski ülkücüler vardı. Bunlar cinayet ve haraç gibi işlere girmişlerdi. Mehmet Ağar’a bağlı olan bu grubu İbrahim Şahin ve Korkut Eken sevk ve idare ediyordu. Bunlara emniyet tarafından yeşil pasaport verildi.
Bunları suç örgütü olarak nitelendirebiliriz. Bazı kişilere polis hüviyeti verip, adam alıp kafasına sıkmak devlete yakışmaz” dedi. Avukat Selçuk Kozağaçlı’nın “Tarık Ümit nasıl biriydi” sorusuna yanıt veren Eymür, “Tarık, çok da makbul bir vatandaş değildi. Zaten, kirliliği ortaya çıkarmak için temiz insanlara bunu yaptıramazsınız. Tarık çok konuşan, asabi biriydi. Ama Tarık vasıfları itibariyle çok iyi bir haber elemanıydı” ifadesini kullandı." (Cumhuriyet Gazetesi 29 eylül 2016 Perşembe) Bu itiraflar Devlet denen aletin sermaye elinde nasıl bir alet olduğu gözler önüne serilir! Ancak bunu görmek istemeyenler açısından tam bir bilinmez olur çıkar! Haklıyı haksız, haksızı haklı yapan bir alet önümüzde durur. Pazartesinden bu yana arka arakaya gazete haberleri devletin o bilinen iğrençliğini okuruz. Bu okuduklarımız şeyler bir kez daha devlet denen o şeyin ne kadar alçak bir mekanizma olduğunu bizlere göstermiş olur. Mehmet Eymür dönemin faili meçhullerinin hiç de faili meçhul olmadığını mahkemede anlattığı halde egemenlerin yargısı suçluları korumaya devam ettiğini bizlere gösterir. Ve göstermeye devam edecektir.
28 Eylül 2016 tarihinde DİHA haber ajansına dayanarak, Evrensel Gazetesi, bu iğrenç, insanlık suçu olayı zorunlu olarak okuyucularına sunmuş oldu. 12 Eylül’de Mamak’taki işkence ve ölümlere zaman aşımı! Mamak Askeri Cezaevi'nde 12 Eylül'de yaşanan işkence ve ölümlere ilişkin açılan soruşturmada "zaman aşımı" nedeniyle takipsizlik kararı verildi. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 12 Eylül döneminde Ankara Emniyet Müdürlüğü ve Mamak Askeri Cezaevi'nde yaşanan işkencelere ilişkin açılan soruşturmaya takipsizlik kararı verdi. Savcı kararında, suç oluşturan "kasten insan öldürme", "işkence ve kötü muamele" suçlarının 1980-1984 döneminde işlendiğini, suç tarihinden bu yana 30 yıldan fazla süre geçmiş olması dikkate alındığı ve öncelikle zaman aşımı konusunun değerlendirilmesi gerektiği belirtti. Kararda, "kasten insan öldürme, işkence ve kötü muamele" suçlarının, suç tarihinde yürürlükte bulunan ve şüphelilerin lehlerine olan 765 sayılı TCK uyarınca zaman aşımına uğradığı anlaşıldığından, "kamu adına kovuşturmaya yer olmadığına" karar verildiği bildirildi. Savcılığın kararıyla birlikte aralarında yayıncı İlhan Erdost'un da bulunduğu çok sayıda kişinin ölümü ve işkence yapılmasıyla suçlanan Mamak Askeri Cezaevi Müdürü Raci Tetik ve birçok isim "zaman aşımı" nedeniyle yargılanmayacak.
İnsan hakları savunucuları ise bu tür suçların "insanlığa karşı suç" kapsamında değerlendirilmesi ve cezasızlık örneği olan zaman aşımının uygulanmaması gerektiğini belirtiyor." Bu noktada söz biter. Devlet işkencecilerini korumada başarılı olduğunu bize gösterir. Yeni işkencecilere  „merak etmeyin“ mesajını da vermiş olur. Devlet işkencecilerini korumaya aldığı bu dönemde Başbakanın emriyle onlarca muhalif gazete ve televizyon kanalını bir gecede hukuksuz olarak kapatmış oldular. Bu kapatmalarla halka zulmü sürdürmeye devam denmiştir. Savaş politikasının karşısında duracak güç bırakmamak üzere saldırıyı tırmandırmak istiyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder