Kifayet NİŞANCI CEYLAN...
Dünyanın öteki ucunda Akçaköy adında bir ülke varmış. Bu
ülkenin insanlarının büyük bir kısmı, yediklerinden mi, içtiklerinden mi
nedendir bilinmez günün yirmidört saati uyurmuş. Padişah, veziri ve cümle devlet
erkanı bu duruma çok sevinirlermiş. Olmayacak şey ya, ara sıra ülkenin bir
yerinde birisi uyanmaya başlarsa devletin tüm görevlileri seferber olurmuş.
Uyanan kişi , ya yeniden uyutulur, ya devlet kadrolarında bir göreve
yerleştirilir ya da olmadı öldürülürmüş. Yaşam yüzyıllardır hep böyle sürüp
gidermiş Akçaköy´de. Padişahlar ölür, vezirler değişir, ama Akçaköy’ de uyanan
olmazmış. Çünkü yeni padişah, yeni vezir de hep uyutmaya çalışırmış Akçaköy ‘ün
uykucu halkını. Gel zaman git zaman, Akçaköy’ e Kerdoğan padişah, Yamukoğlu da
vezir olmuş. Ülkenin dinine düşkün halkı beş vakit namazını kılıp, geri kalan
zamanlarında uyumaya devam ediyormuş yine. Kerdoğan ‘ ı kucağında büyüten
Sopama da durumdan çok memnunmuş. Sopama , dünyanın en büyük memleketinin padişahıymış.
Ama bu ülkenin insanlarını uyutmayı beceremediğinden, daha küçük ülkelerin ,
kendi sözünden çıkamayacak çocuklarını besler, büyütür istediği ülkenin başına
padişah olarak gönderirmiş. O ülkelerden elde ettikleri ile de kendi ülkesinde
uyutamadığı insanların refahını sağlar, böylece de seslerinin çıkmasını
önlermiş. Kerdoğan ‘ı , daha Akçaköy ‘ ün en büyük şehrinin belediye futbol
takımının müsabakalarında tanımış, bu çocuğa kanı kaynamıştı. Hemen vezirlerine
emir verip, çocuğun özel olarak yetiştirilmesini sağlamış, sonra da Akçaköy ‘e
padişah yapmış. Kerdoğan padişah olmuş olmasına da, ara sıra delilenirmiş.
İşaret parmağına havada daireler çizdirir, ‘’ van minit, van minit’’ diyerek
gözlerini belertip dolaşırmış. Ehh bu kadar kusur kadı kızında da bulunur
elbet. Kerdoğan padişahlıktan ayrılmamak için elinden ne geliyorsa yaparmış.
Ülkesinin muhtarlık seçimlerinde çuvallar dolusu oy pusulası çöplüklerden
çıkmış. Bir sonraki seçimlerde, tam da oylar sayılırken elektrikler kesilmiş.
Memeleket fitne fesat dolu başlamışlar Kerdoğan’ a iftira atmaya. Halbuki
elektriklerin 80 vilayetli memleketin 40 vilayetinde kesilmesinin nedeni
trafoya kedi girmesindenmiş. Neyse kerdoğan ‘’ kedidir kedii’’ diye açıklayıp
uyuyanların daha da rahat uyumalarına yardımcı olmuş. Allah korusun bir
uyansalar bir daha uyumaları zor olacakmış. Memeleket insanlarının
uykusuzluktan muzdarip olması kadar kötü bişey yoktur bir padişah için.
Kerdoğan işleri istediği düzene koymuş. Kadınları dört duvar arasına kapatacak
din kurallarını hemen her gün memleketin radyolarından, televizyonlarından,
allah eksikliğini göstermesin ‘’ alooo ‘’ dediğinde yanıbaşında biten
gazetecilere ilan ettirip duruyormuş. ‘’Asıl önemli iş kadınların uyanmasını
önlemek’’ diye düşünürmüş durmadan. Öyle ya, kadınlar uyanırsa o memleketten
elini çekeceksin.Kimseye huzur olmaz kadınlar uyanınca. Sonra ana okulu denilen
sıbyan mekteplerinde imamlar çocuklara din eğitimi vermeye başlamışlar. Dinini
erken öğrenen çocuklar daha huzurlu uyur diye düşünüyormuş padişah.Huzur içinde
uyumaya başlayan çocukların en az üç nesil uyanmaları da mümkün değilmiş.
Nerede ise ülkenin tüm insanları horul horul uyuyormuş artık. Ama ne olmuşsa şu
Haziran ayında olmuş, Vezirin de öteki kapıkullarının da farketmediği bir
felaket yaşanmış. Meğer birileri gerçekte uyumayıp, uyku taklidi yapıyorlarmış.
Daha Haziran ayının ilk günü büyük bir gürültüyle uyanmışlar.Ne olduğunu
sarayda yaşayan kimse anlayamamıştı ama ,olanların uyumayanların işi olduğu
kesindi.Bunların başını ezmek için 1980´de Kapıkulu askerleri bir süre
padişahın yerine memleketi yönetip, hepsini kodeslere doldurmuşlar, işkenceler
etmişler, ama demek ki o zamanları yaşayanların çocuklarını da terbiye etmesi
gerekliymiş padişahların. Neyse kısa zamanda öteki memleketlerden etek dolusu
paralara satın alınan biber gazı ile meydaları dolduran asilerden, hem de
gençlerden epeysi öldürüldü. Olaylar da yatışmış görünüyordu. Ama bu sefer de
19 Aralık ‘ta padişahın ve vezirlerinin önemli miktarda parayı ceplerine
indirdikleri açığa çıkmış. Vezirler kan ter içinde ne yapacaklarını düşünmeye
başlamışlar. Ama hepsinin aklını toplasan bir Kerdoğan aklı etmezmiş. Boşuna
padişah olmamış ya. Toplamış vezirleri, bir güzel fırçalamış, ‘’ paralel devlet
iftira attı ‘’ diye açıklayın demiş. Vezirler koca padişahın sözünden çıkacak
değiller ya hep bir ağızdan ‘’ paralel iftirası, paralel iftirası’’ diye yeri
göğü inletmişler. Halk derseniz zaten uyuyor ‘’ çalıyor ama çalışıyor’’ ‘’ bal
tutan parmağını yalar’’ ‘’ duble yol da yaptı, yaşasın padişahımız, duble yolda
yolculuk yapmasak da padişahımız ne etse doğru eder’’ diye alkışlamışlar
padişahı. Ama o uğursuz Haziran ayından sonra işler hiç düzelmemiş.. Şu Esed
belası da cabası. Akçaköy ‘ ün güneyi karışmış, en az kendileri kadar dindar
bir çete türemiş, Esed ‘ e yakın topraklarda. Kerdoğan tam da fırsat bu
fırsat.Din kardeşlerimize silah, bomba ne varsa göndermemiz lazım. Bizi Esed
belasından ancak bunlar kurtarır diye düşünüyormuş. Başlamışlar Tır dolusu
silahi din kardeşlerine göndermeye. Allah, halk denen bu illeti bir kere
uyandırmasın yoksa bir daha uyutmak her kula nasip olmaz. Kerdoğan Esed ‘i
tahtından indirip, Cihan padişahı olama düşleri görürken ve ellerini
oğuşturarak dindaşlarının zaferini kutlamaya hazırlanırken, kırmızı çarıklı
birileri çıkıp Kerdoğan ‘ ın dindaşlarını yerle bir etmişler. Bazı gazeteler
Kırmızı çarıklıların zaferini büyük harflerle yazmaya başlamışlar. Ne etsin
Kerdoğan, gazetelere cezalar yağdırmış, gazetecileri cezaevlerine attırmış.Ama
kırmızı çarıklıları durduramamış. Burada da kadınlar elde silah
savaşıyorlarmış.’’Şu kadınları önce kaldırmalıydık ortadan, onları dört duvar
arasına koyamadık’’ gitti diye hayıflanıp dururlarmış padişahla vezirleri.
Derken padişahı yetiştiren cici babası da , Kerdoğan ‘ın din kardeşlerine karşı
hareket etmeye başlamış. Sadece mücadele ile kalsa iyi, Kerdoğan ‘a sen de
savaş din kardeşlerinle demeye başlamış. ‘’Olmaz’’ demiş, Kerdoğan ilk
başlarda, TV’ lere çıkıp ‘’ben karışmam bana ne , bana ne’’ demiş, taa ki
Sopama onu yanına çağırıp’’ oğlum ben seni bu günler için besledim, başka bişey
demem gerisini sen düşün’’ diye zılgıtı basana kadar. Böylece Kerdoğan ve
vezirleri tükürdüklerini yalamak zorunda kalmışlar. Ama hani ‘’ besle kargayı,
oysun gözünü’’ derler ya , dindaşlar yavaş yavaş dünyanın başına bela olmaya
başlamışlar. Frenk ilinde karikatür çizen bir dergiyi basıp, çizerleri
katletmişler. Dünyanın her yerinde kınanmış çizerlerin öldürülmesi. Sonra Frenk
başkentinde ‘’ basına özgürlük’’ mitingi düzenlenmiş. Kerdoğan da veziri Yamukoğlu’
nu göndermiş. Ama Frenk yöneticiler yüz vermemişler Yamukoğlu´na. Akçaköy
gazeteleri bunu da yazmış. Basına özgürlük mitingine giden Yamukoğlu Frenk
ilinden döner dönmez, ayağının tozu dökülmeden Akçaköy gazeteleri basılıp
gazete dağıtımları engellenmiş. Artık ya ezilecekleri Kerdoğanla vezirleri,
ya da herkesi ezeceklerdi. Her seçimden sonra halay çeker
gibi el ele tutuşup konuşma yaptıkları balkona çıktılar gene. Ne görsünler
Ahali kadınlı erkekli toplanmış, elleri ile bir işaret yapıyor, hep bir ağızdan
‘’istifaaaaa, Kerdoğan istifaaaa, Yamukoğlu istifaaa’’ diye bağırıyorlarmış. Kerdoğan
işaret parmağını yine daireler çizdirerek kaldırmış havaya ‘’ van minit, van
minit’’ diye bağırmaya başlamış. O bağırırken en başta Yamukoğlu olmak üzere
vezirlerin hepsi de , halay düzeninde ‘’ mağduruz biz mağduruz, diye bağırarak
oynamaya başlamışlar. Herkes şaşırmış, ne olduğunu anlayamamış. Ahaliden birisi
yanlarına yaklaşmaya çalışıp bakmış ki,yerde her renkten huni var ve ortalık
açıkhava memişhanesine dönmüş.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder