Perşembe, Ocak 15, 2015

Memleketim Akçaköy...

Kifayet NİŞANCI CEYLAN...
Dünyanın öteki ucunda Akçaköy adında bir ülke varmış. Bu ülkenin insanlarının büyük bir kısmı, yediklerinden mi, içtiklerinden mi nedendir bilinmez günün yirmidört saati uyurmuş. Padişah, veziri ve cümle devlet erkanı bu duruma çok sevinirlermiş. Olmayacak şey ya, ara sıra ülkenin bir yerinde birisi uyanmaya başlarsa devletin tüm görevlileri seferber olurmuş. Uyanan kişi , ya yeniden uyutulur, ya devlet kadrolarında bir göreve yerleştirilir ya da olmadı öldürülürmüş. Yaşam yüzyıllardır hep böyle sürüp gidermiş Akçaköy´de. Padişahlar ölür, vezirler değişir, ama Akçaköy’ de uyanan olmazmış. Çünkü yeni padişah, yeni vezir de hep uyutmaya çalışırmış Akçaköy ‘ün uykucu halkını. Gel zaman git zaman, Akçaköy’ e Kerdoğan padişah, Yamukoğlu da vezir olmuş. Ülkenin dinine düşkün halkı beş vakit namazını kılıp, geri kalan zamanlarında uyumaya devam ediyormuş yine. Kerdoğan ‘ ı kucağında büyüten Sopama da durumdan çok memnunmuş. Sopama , dünyanın en büyük memleketinin padişahıymış. Ama bu ülkenin insanlarını uyutmayı beceremediğinden, daha küçük ülkelerin , kendi sözünden çıkamayacak çocuklarını besler, büyütür istediği ülkenin başına padişah olarak gönderirmiş. O ülkelerden elde ettikleri ile de kendi ülkesinde uyutamadığı insanların refahını sağlar, böylece de seslerinin çıkmasını önlermiş. Kerdoğan ‘ı , daha Akçaköy ‘ ün en büyük şehrinin belediye futbol takımının müsabakalarında tanımış, bu çocuğa kanı kaynamıştı. Hemen vezirlerine emir verip, çocuğun özel olarak yetiştirilmesini sağlamış, sonra da Akçaköy ‘e padişah yapmış. Kerdoğan padişah olmuş olmasına da, ara sıra delilenirmiş. İşaret parmağına havada daireler çizdirir, ‘’ van minit, van minit’’ diyerek gözlerini belertip dolaşırmış. Ehh bu kadar kusur kadı kızında da bulunur elbet. Kerdoğan padişahlıktan ayrılmamak için elinden ne geliyorsa yaparmış. Ülkesinin muhtarlık seçimlerinde çuvallar dolusu oy pusulası çöplüklerden çıkmış. Bir sonraki seçimlerde, tam da oylar sayılırken elektrikler kesilmiş. Memeleket fitne fesat dolu başlamışlar Kerdoğan’ a iftira atmaya. Halbuki elektriklerin 80 vilayetli memleketin 40 vilayetinde kesilmesinin nedeni trafoya kedi girmesindenmiş. Neyse kerdoğan ‘’ kedidir kedii’’ diye açıklayıp uyuyanların daha da rahat uyumalarına yardımcı olmuş. Allah korusun bir uyansalar bir daha uyumaları zor olacakmış. Memeleket insanlarının uykusuzluktan muzdarip olması kadar kötü bişey yoktur bir padişah için. Kerdoğan işleri istediği düzene koymuş. Kadınları dört duvar arasına kapatacak din kurallarını hemen her gün memleketin radyolarından, televizyonlarından, allah eksikliğini göstermesin ‘’ alooo ‘’ dediğinde yanıbaşında biten gazetecilere ilan ettirip duruyormuş. ‘’Asıl önemli iş kadınların uyanmasını önlemek’’ diye düşünürmüş durmadan. Öyle ya, kadınlar uyanırsa o memleketten elini çekeceksin.Kimseye huzur olmaz kadınlar uyanınca. Sonra ana okulu denilen sıbyan mekteplerinde imamlar çocuklara din eğitimi vermeye başlamışlar. Dinini erken öğrenen çocuklar daha huzurlu uyur diye düşünüyormuş padişah.Huzur içinde uyumaya başlayan çocukların en az üç nesil uyanmaları da mümkün değilmiş. Nerede ise ülkenin tüm insanları horul horul uyuyormuş artık. Ama ne olmuşsa şu Haziran ayında olmuş, Vezirin de öteki kapıkullarının da farketmediği bir felaket yaşanmış. Meğer birileri gerçekte uyumayıp, uyku taklidi yapıyorlarmış. Daha Haziran ayının ilk günü büyük bir gürültüyle uyanmışlar.Ne olduğunu sarayda yaşayan kimse anlayamamıştı ama ,olanların uyumayanların işi olduğu kesindi.Bunların başını ezmek için 1980´de Kapıkulu askerleri bir süre padişahın yerine memleketi yönetip, hepsini kodeslere doldurmuşlar, işkenceler etmişler, ama demek ki o zamanları yaşayanların çocuklarını da terbiye etmesi gerekliymiş padişahların. Neyse kısa zamanda öteki memleketlerden etek dolusu paralara satın alınan biber gazı ile meydaları dolduran asilerden, hem de gençlerden epeysi öldürüldü. Olaylar da yatışmış görünüyordu. Ama bu sefer de 19 Aralık ‘ta padişahın ve vezirlerinin önemli miktarda parayı ceplerine indirdikleri açığa çıkmış. Vezirler kan ter içinde ne yapacaklarını düşünmeye başlamışlar. Ama hepsinin aklını toplasan bir Kerdoğan aklı etmezmiş. Boşuna padişah olmamış ya. Toplamış vezirleri, bir güzel fırçalamış, ‘’ paralel devlet iftira attı ‘’ diye açıklayın demiş. Vezirler koca padişahın sözünden çıkacak değiller ya hep bir ağızdan ‘’ paralel iftirası, paralel iftirası’’ diye yeri göğü inletmişler. Halk derseniz zaten uyuyor ‘’ çalıyor ama çalışıyor’’ ‘’ bal tutan parmağını yalar’’ ‘’ duble yol da yaptı, yaşasın padişahımız, duble yolda yolculuk yapmasak da padişahımız ne etse doğru eder’’ diye alkışlamışlar padişahı. Ama o uğursuz Haziran ayından sonra işler hiç düzelmemiş.. Şu Esed belası da cabası. Akçaköy ‘ ün güneyi karışmış, en az kendileri kadar dindar bir çete türemiş, Esed ‘ e yakın topraklarda. Kerdoğan tam da fırsat bu fırsat.Din kardeşlerimize silah, bomba ne varsa göndermemiz lazım. Bizi Esed belasından ancak bunlar kurtarır diye düşünüyormuş. Başlamışlar Tır dolusu silahi din kardeşlerine göndermeye. Allah, halk denen bu illeti bir kere uyandırmasın yoksa bir daha uyutmak her kula nasip olmaz. Kerdoğan Esed ‘i tahtından indirip, Cihan padişahı olama düşleri görürken ve ellerini oğuşturarak dindaşlarının zaferini kutlamaya hazırlanırken, kırmızı çarıklı birileri çıkıp Kerdoğan ‘ ın dindaşlarını yerle bir etmişler. Bazı gazeteler Kırmızı çarıklıların zaferini büyük harflerle yazmaya başlamışlar. Ne etsin Kerdoğan, gazetelere cezalar yağdırmış, gazetecileri cezaevlerine attırmış.Ama kırmızı çarıklıları durduramamış. Burada da kadınlar elde silah savaşıyorlarmış.’’Şu kadınları önce kaldırmalıydık ortadan, onları dört duvar arasına koyamadık’’ gitti diye hayıflanıp dururlarmış padişahla vezirleri. Derken padişahı yetiştiren cici babası da , Kerdoğan ‘ın din kardeşlerine karşı hareket etmeye başlamış. Sadece mücadele ile kalsa iyi, Kerdoğan ‘a sen de savaş din kardeşlerinle demeye başlamış. ‘’Olmaz’’ demiş, Kerdoğan ilk başlarda, TV’ lere çıkıp ‘’ben karışmam bana ne , bana ne’’ demiş, taa ki Sopama onu yanına çağırıp’’ oğlum ben seni bu günler için besledim, başka bişey demem gerisini sen düşün’’ diye zılgıtı basana kadar. Böylece Kerdoğan ve vezirleri tükürdüklerini yalamak zorunda kalmışlar. Ama hani ‘’ besle kargayı, oysun gözünü’’ derler ya , dindaşlar yavaş yavaş dünyanın başına bela olmaya başlamışlar. Frenk ilinde karikatür çizen bir dergiyi basıp, çizerleri katletmişler. Dünyanın her yerinde kınanmış çizerlerin öldürülmesi. Sonra Frenk başkentinde ‘’ basına özgürlük’’ mitingi düzenlenmiş. Kerdoğan da veziri Yamukoğlu’ nu göndermiş. Ama Frenk yöneticiler yüz vermemişler Yamukoğlu´na. Akçaköy gazeteleri bunu da yazmış. Basına özgürlük mitingine giden Yamukoğlu Frenk ilinden döner dönmez, ayağının tozu dökülmeden Akçaköy gazeteleri basılıp gazete dağıtımları engellenmiş. Artık ya ezilecekleri Kerdoğanla vezirleri,
ya da herkesi ezeceklerdi. Her seçimden sonra halay çeker gibi el ele tutuşup konuşma yaptıkları balkona çıktılar gene. Ne görsünler Ahali kadınlı erkekli toplanmış, elleri ile bir işaret yapıyor, hep bir ağızdan ‘’istifaaaaa, Kerdoğan istifaaaa, Yamukoğlu istifaaa’’ diye bağırıyorlarmış. Kerdoğan işaret parmağını yine daireler çizdirerek kaldırmış havaya ‘’ van minit, van minit’’ diye bağırmaya başlamış. O bağırırken en başta Yamukoğlu olmak üzere vezirlerin hepsi de , halay düzeninde ‘’ mağduruz biz mağduruz, diye bağırarak oynamaya başlamışlar. Herkes şaşırmış, ne olduğunu anlayamamış. Ahaliden birisi yanlarına yaklaşmaya çalışıp bakmış ki,yerde her renkten huni var ve ortalık açıkhava memişhanesine dönmüş.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder