Tuğba TEKEREK…
Her gün evden çıkmadan önce duşunu alır, parfümünü sıkar,
boy aynasında kendisine bakıp, ön kısmını uzun bıraktığı saçlarını şöyle bir
atardı. “Anne, yakışıklıyım, değil
mi” derdi. Annesi “Yakışıklısın, anneciğim” diye cevap verirdi. Bazen de “Ya
anne, şu yakışıklılıkla bir kız bile bakmıyor. Hayırdır inşallah, bahtım mı
kapandı nedir” derdi. Böyle espriler yapmayı, gülmeyi, güldürmeyi severdi
Deniz.
Annesi Nebahat
Özer, salonda oturduğu koltuktan, boy aynasının olduğu taraftaki boşluğa
bakarak anlatıyor oğluyla bu anısını. Büfenin üzerinde “Annelerin en
güzeline” yazılı bir tabak duruyor.
Eziyetsiz bir çocuk
Ali Deniz Uzatmaz bundan 19 yıl önce Gaziantep’te doğmuş.
Annesi, denizin genişliğini; babası Deniz Gezmiş’i sevdiği için ismini Deniz
koymuşlar. Dedesinin ismini yaşatsın diye, bir de Ali ismini vermişler. Annesi de babası da muhasebeci Deniz’in; o
dönem orta halli bir aileler. Deniz’den sekiz yıl sonra gelen, ailenin ikinci
erkek çocuğunun adı da Umut.
Deniz’in anne
tarafı Sünni, baba tarafı ise üç kuşak önce Kahramanmaraş’tan göçmüş Alevi bir
aile. Ama Alevilik, Sünnilik evde hiç mesele olan şeyler değil.
Deniz, annesinin
anlatımıyla “eziyetsiz bir çocuk,” uysal, sakin... Ama içine attığı şeyler de
var Deniz’in; annesiyle babası arasında yaşananlar onu çok etkiliyor. Deniz, 16
yaşına geldiğinde annesiyle babası ayrılıyor.
En büyük kıyak
Deniz’in Emek
Partisi’yle (EMEP) tanışması, tam bu dönemde. Parti binasında, konuştuğumuz
babası Ogün Uzatmaz, o günlerde, Deniz’in dindar akrabalarının etkisinde
kaldığını söylüyor, “Partiyle tanıştırma amaçlarımdan biri, hayata daha geniş
bir perspektiften bakabilme yeteneğini kazandırmaktı” diyor.
Deniz önce
partinin İzmir Dikili’deki gençlik yaz kampına katılıyor. Kampa giderken
babasına biraz sitem ediyor ama döndüğünde “Bana yaptığın en güzel kıyaktı”
diyor. Sonra da, partiye gelişini hep hayatında bir milat olarak tanımlıyor.
Partiye
geldiğinden beri Deniz’le ilgilenen, daha sonra onun idolü olan ‘Mehmet Abi’si
(EMEP Merkez Yönetim Kurulu üyesi Mehmet Türkmen) “En başta, çok apolitikti.
Başbakanın kim olduğunu bile düşünerek söyleyecek durumdaydı” diyor. O dönem,
Gaziantep’te grevler var. Partinin işçilere desteği, onlara yemek götürülmesi,
seslerinin duyurulmaya çalışılması Deniz’i hem şaşırtıyor hem etkiliyor.
“Hiçbir çıkarınız yok. Bu insanlar EMEP’li değil, belki size oy bile
vermeyecek. Siz sabahın beşinde bildiri dağıtıyorsunuz. Anlamıyorum” diyor.
Türkmen’e göre,
Deniz’in çok güçlü bir adalet duygusu var. Partinin ezilenlerden yana olduğunu
görmesi, partiyi ilk kavrama halkası oluyor.
Sonra Deniz’in
kendisi de, sabahın beşinde bildiri dağıtıyor, “afişe çıkıyor,” okuduğu meslek
lisesindeki sorunları Hayat TV’ye haber yapıyor, hemen her eyleme katılıyor.
Düşüncelerini politik terimlerle ifade etmek konusunda çok mahir değil belki
ama güçlü insani ilişkileriyle çevresindeki çok sayıda genci etkiliyor. Son 1
Mayıs yürüyüşüne dershanesinden 30-40 gençle geliyor mesela. Bu yılın başında
Emek Gençliği’nin 7 kişilik Gaziantep il komitesine seçiliyor. Başlarda
“Kürtlerin neyi eksik” diyen Deniz, son zamanlardaki tweetlerinde Kobane’ye
selam gönderen, yüreği Cizre’deki çocuklarla birlikte atan bir gence dönüşüyor.
Bu arada Alevi kültürüyle de daha çok ilgileniyor.
Deniz’in siyasi
kimliğini anlatanlar hep onun güçlü dinî inancından da bahsediyor. Deniz, bu
yıla kadar her yıl Ramazan’da bir ay boyunca oruç tutmuş. En çok araştırdığı,
tartıştığı iki şeyden birisi Cumhuriyet dönemindeki katliamlarsa diğeri din
meselesi. Kafasındaki bu tartışmanın nereye vardığı konusunda farklı görüşler
var ama Deniz’in dinî konulardaki hassasiyeti konusunda herkes hemfikir. Ezan
okunurken müziğin sesini kısan, “Ramazan’da partide niye sigara içiyorsunuz,
oruç biri gelirse rahatsız olur” diyen bir genç Deniz.
Bileklik
Ama Deniz için
partisi, siyasetten çok daha fazlası; evi gibi, ailesi gibi. Kız arkadaşı
“Partiyi, canını verecek kadar çok severdi” diyor. Çünkü hayatını sarıp
sarmalayan çok güçlü dostlukları var orada.
Deniz, partide
ilk günlerde tanıştığı adaşı Deniz Kar’ı “Bu benim ikizim, biz aynıyız” diyecek
kadar kendinden sayıyor. Zeynep Yücel partiden başka bir yakın arkadaşı. 15
günlük ayrılığın ardından, Ankara’da Zeynep’i gördüğünde ona sıkı sıkı
sarılmış, yanında onun için hediye olarak bir bileklik de götürmüş.
Ali Deniz Uzatmaz
Deniz Kar ve
Zeynep’le, Ali Deniz’in de çoğu vaktini geçirdiği; birlikte festivaller,
atölyeler düzenledikleri Nar Sanat Derneği’nde konuşuyoruz. Tarihî bir taş ev
olan bu mekânda soğukta oturup -biri elektrikli sobayı götürmüş- sıcak çay
içiyoruz. Deniz’le birbirlerine, kimseye anlatmadıkları şeyleri anlattıklarını,
yeni müzikler keşfettiklerini, eğlenmek için videolar çektiklerini,
güldüklerini, ağladıklarını, bazen içtiklerini, gece bir arkadaşları
sevgilisinin kapısına dayandığında hep beraber yardıma koştuklarını
anlatıyorlar.
Ama Deniz’in
çevresi partiyle sınırlı değil. Diğer siyasi gruplardan, lisesinden,
dershanesinden, kendisinin de oyuncusu olduğu Şahinbey Belediyesi halkoyunları
ekibinden, orada okumasa da Gaziantep Üniversitesi’nden çok geniş bir çevresi
var.
Herkes onu
güleryüzlü, sıcakkanlı, esprili, eğlenceli birisi diye anlatıyor. Duygusal ve
kırılgan bir tarafı da var, Zeynep “Kırıldığı şeyleri anlatmak için içtiğimiz
zamanları beklerdi” diyor. Arkadaşlarının söylediğine göre, Deniz biraz da
patavatsız biri, içi dışı bir olduğundan... Ama patavatsızlık yapıp birini
üzdüğünü düşününce ondan defalarca özür diliyor.
Eksik var mı?
Bu arada babasının ayrılmasından sonra, evde annesi ve kardeşiyle
kalıyor Deniz. Bu dönemde ciddi maddi sorunlar yaşıyorlar. Deniz evin erkeği
pozisyonunu üstleniyor, zilden annesinin ismini sildirip kendi ismini
yazdırıyor, faturaları da o ödüyor. Para kazanmak için atıyor sırtına
çantasını, anket yapıyor. Para kazandığında akşam mutlu bir şekilde gelip,
annesine “Eksik var mı” diye soruyor. Deniz Kar’la parkta su satma işine de
girmişler ama maalesef batmışlar.
Arkadaşları günü yaşarken, Deniz yaz kampı için her gün
kenara 1 lira koyuyor. Zeynep’in annesi Servet Yücel’in 27 Temmuz’daki
doğumgünü için ona Mavi Jeans’den 90 liralık tişört beğendiğini duyduğunda ise
“Hadi be abla, sen o parayı ver bana” diyor, Zeynep’le birlikte gidip, başka
bir mağazadan aynı paraya üç tişört alıyor.
Taksim âşığı
Annesi “Çok zor günler de geçirdik beraber ama her dakikası
mutluluktu” diye hatırlıyor o günleri. Deniz her şeyle kolayca mutlu oluyor.
Mesela annesi akşamları dışarda yiyelim dediğinde, tost da yiyecek olsalar,
Deniz “Ol-ley” diyor. Annesi ve kardeşiyle birlikte en çok yaptığı şeylerden
biri komedi filmi izleyip gülmek.
Deniz, bu arada babasıyla İstanbul’a da gidiyor, Taksim’e
âşık oluyor. Taksim’in hem atmosferini seviyor, hem de “Onca insan katledilmiş,
burası mücadelenin merkezi” diyor. İstanbul’a her gittiğinde, birasını mutlaka
Taksim’de içmek istiyor.
‘Hadi ordan’
Deniz hemen her eylemde var ama o eylemlerde çekilmiş bir
fotoğrafı da mutlaka var. Çünkü görünür olmayı seviyor Deniz. Şimdi milyonlarca
insanın bildiği, bir eylem sırasında Ali İsmail Korkmaz’ın resminin önünde
durduğu fotoğrafının dokunaklı bir hikâyesi var. İnanç Yıldız’ın çektiği bu
fotoğrafını çok beğeniyormuş Deniz. Partiden Fatma Keskintimur’a, “Abla, parti
afişlerinde bu sene bu fotoğrafımı kullanırız değil mi” diye sormuş. Fatma
Abla'sının cevabı ise “Hadi ordan, senin afiş olmana çok var” olmuş.
Şeftalili ice tea
Deniz’in çokça kız arkadaşı olmuş. Zeynep, “Üç ayda bir,
başka hikâye dinlerdim” diyor. Ama son kız arkadaşını, dedesine bile “Hiç böyle
bir duygu yaşamadım” diye anlatmış. Ağustos ayındaki gençlik yaz kampında
başlayan bir aşk bu. Yaz kampı sekiz gün, ama iki gönül bir olunca, hele bir de
genç olunca, o sekiz gün nelere kadir... Kız arkadaşı “Birbirimize ‘canımın
içi’ derdik” diye anlatıyor. Birlikteyken, sürekli yedikleri Çokonat ve yanında
içtikleri şeftalili ice tea, onlar için özel bir şey olmuş. Gerilimli anları
yumuşatmak için de bir taktiği varmış Deniz’in: Yan dönüp, gözlerini devirip,
baygın baygın bakmak. “Onu öyle görünce insan dayanamazdı” diyor kız arkadaşı.
Kamp bitiverip de ayrı şehirlere gidince, Deniz ve kız
arkadaşı için hasret günleri başlıyor. Deniz’in o dönemde, hiçbir şey yazmadan
sadece Çokonat resmi paylaştığı bir tweeti var. Meğer bu, sevgiliye “göndermeli
tweet”miş. “Aynı gökyüzü” yazdığı tweeti de öyle.
Deniz, sevgilisine kavuşmak için otostop çekip onun
bulunduğu şehre gitmeyi, orada çadırda kalmayı bile düşünüyor. Ama sonra bir
yolunu bulup otobüsle gidiyor ve kız arkadaşının evinde kalıyor. 3-4 gün daha
birlikte oluyorlar. Ama Deniz, Ankara’ya gitmeden önce birkaç gün önce
ayrılıyorlar. Çok üzülüyor Deniz. Kız arkadaşı şimdi, “Bizimki, sonlu bir
ilişki değildi, bu olay olmasa tekrar birlikte de olabilirdik” diyor.
Ayrılık
Deniz’in son günleri başka bir zor ayrılığı da getiriyor:
Evden ayrılık. Deniz, ikinci senesinde üniversite sınavını kazanıyor, ek
tercihlerden de olsa Mersin Üniversitesi Elektrik Teknikerliği Programı’na
yerleşiyor. Babasına üniversite sınavını kazanabileceğini ispatlamış olduğu
için mutlu. Zaten Gaziantep’ten başka bir şehirde okumayı kendi istemiş. Ama,
ayrılık vakti gelip çattığında özellikle annesinden kopmak çok zor geliyor
Deniz’e.
Deniz evden ayrılmadan önceki iki günü, o öyle istiyor diye,
anne ve iki oğul hep birlikte geçiriyorlar. Kurban Bayramı ama kimseye
gitmiyorlar, sadece sevdikleri şeyleri yapıyorlar, mesela yastık savaşına
girişiyorlar. Son gece saat 3’e kadar konuşuyorlar. Umut, sabah 5’te yolcu
ediyor abisini. Deniz, uyandırmaya kıyamadığı için annesini uykusunda öpüp
gidiyor. Annesi telefonda sitem edip “Niye uyandırmadın, demek ki iyi
öpememişsin, ben hiç hissetmedim” dediğinde, “Antep’e geldiğimde yine öperim”
diyor.
Sonraki iki hafta hemen her gün telefonda konuşuyorlar. Bir
gece aradığında sesi durgun Deniz’in, “N’apiyim anne, çok özledim seni” diyor
ve ağlıyor.
Deniz ölümden korkuyor. Yakın bir arkadaşının babası,
cinayet sonucu öldürüldüğünde, Deniz hiç yapmadığı bir şey yapıp, gece
annesinin yanında yatıyor. Partiden Mehmet Türkmen “Öyle yufka yürekliydi ki,
mezarlıklara, cenazelere götüremezdik” diye anlatıyor. Suruç katliamının
ardından cenazeler Gaziantep’e geldiğinde de gitmek istememiş Deniz.
“Dayanamıyorum abi” demiş. “Yarın bir gün aramızdan biri düşse, gitmeyecek
misin” diye sorulduğunda ise “Umarım öyle bir şey olmaz” demiş...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder